باب: قول الله
تعالى: {والله
خلقكم وما
تعملون} /الصافات:
96 /.{إنَّا
كل شيء خلقناه
بقدر} /القمر: 49 /.ويقال
للمصورين:
(أحيوا ما
خلقتم).
56. ALLAH TEALA'NIN"OYSA Kİ SİZİ VE YAPMAKTA OLDUKLARINIZI
ALLAH YARATTI"(Saffat 96) SÖZÜ İLE "BİZ HER şEYİ BİR ÖLÇÜYE GÖRE
YARATTIK" (Kamer 49) SÖZÜ
{إن ربكم الله
الذي خلق
السماوات
والأرض في ستة
أيام ثم استوى
على العرش
يُغشي الليل
النهار يطلبه
حثيثاً
والشمس
والقمر
والنجوم مسخَّرات
بأمره ألا له
الخلق والأمر
تبارك الله رب
العالمين} /الأعراف:
54/.
Suret yapan tasvircilere "Yaptığınız suretlere hayat
verin!" denilir. "Şüphesiz Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde
yaratan, sonra arşa istiva eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze
bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan
Allah 'tır. Bilesiniz ki yaratmak da, emretmek de ona mahsustur. Alemlerin
Rabbi Allah ne yücedir!"(Araf 54)
قال ابن
عيينة: بيَّن
الله الخلق من
الأمر، لقوله
تعالى: {ألا له
الخلق والأمر}.
وسمَّى
النبي صلى
الله عليه
وسلم الإيمان
عملاً، قال
أبو ذر وأبو
هريرة: سُئل
النبي صلى الله
عليه وسلم: أي
الأعمال
أفضل؟ قال:
(إيمان بالله
وجهاد في
سبيله).
İbn Uyeyne şöyle demiştir: Yüce Allah "Bilesiniz yaratmak
da, em retmek de ona mahsustur" ifadesiyle bunları birbirinden ayırdı.
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de "iman"a, "amel" ismini
vermiştir, Ebu Zerr ile Ebu Hureyre şöyle demişlerdir: Nebi’e "Amellerin
hangisi en faziletlidir?" diye soruldu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem
'Allah'a iman ve Allah yolunda cihad etmektir" buyurdu.
وقال: {جزاء
بما كانوا
يعملون}
/السجدة: 17 /.وقال
وفد عبد القيس
للنبي صلى
الله عليه
وسلم: مرنا
بجُمَلٍ من
الأمر، إن
عملنا بها
دخلنا الجنة،
فأمرهم
بالإيمان
والشهادة،
وإقام الصلاة
وإيتاء
الزكاة .فجعل
ذلك كله عملاً.
Yüce Allah da "Yaptıklarına karşılık olarak ... "(Secde
17) buyurmuştur. Abdulkays heyeti Nebie "Bizlere emirden birtakım şeyler
emret de bizler onları yaptığımızda cennete girelim" dediler. Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlara imanı, şehadeti, namaz kılmayı, zekat
vermeyi emretti ve bunların hepsini amel kıldı."
حدثنا عبد
الله بن عبد
الوهَّاب:
حدثنا عبد الوهَّاب:
حدثنا أيوب،
عن أبي قلابة
والقاسم التميمي،
عن زهدم قال:
كان
بين هذا الحي
من جُرْم وبين
الأشعريين ودٌّ
وإخاء، فكنا
عند أبي موسى
الأشعري،
فقُرِّب إليه
الطعام فيه
لحم دجاج،
وعنده رجل من
بني تيم الله،
كأنه من
الموالي،
فدعاه إليه فقال:
إني رأيته
يأكل شيئاً
فقذرته،
فحلفت: لا آكله،
فقال: هلم
فلأحدثك عن
ذاك، إني أتيت النبي
صلى الله عليه
وسلم في نفر
من الأشعريين
نستحمله، قال:
(والله لا
أحملكم، وما
عندي ما
أحملكم). فأتي
النبي صلى
الله عليه
وسلم بنهب إبل
فسأل عنا
فقال: (أين
النفر
الأشعريون). فأمر
لنا بخمس
ذَوْد غُرِّ
الذُرى، ثم
انطلقنا،
قلنا: ما
صنعنا؟ حلف
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم لا
يحملنا، وما
عنده ما
يحملنا، ثم حملنا،
تغفَّلنا
رسول الله صلى
الله عليه وسلم
يمينه، والله
لا نفلح
أبداً،
فرجعنا إليه
فقلنا له،
فقال: (لست أنا
أحملكم، ولكن
الله حملكم،
إني والله لا
أحلف على
يمين، فأرى غيرها
خيراً منها،
إلا أتيت الذي
هو خير منه وتحللتها).
[-7555-] Zehdem şöyle demiştir: Cerm kabilesiyle Eş'arller arasında bir
sevgi ve kardeşlik vardı. Cerm kabilesinden olan bizler Ebu Musa el-Eş'arl'nin
yanında bulunuyorduk O sırada ona içinde tavuk eti olan bir yemek yaklaştmldı.
Ebu Musa'nın yanında Teymullah oğuIIarından, Araplardan başka bir
millete mensupmuş gibi olan bir zat vardı. Ebu Musa onu yeeğe çağırdı o da
"Ben tavuğu bir kere tiksindiğim pis bir şeyi yerken gördüm, onun etini
yememeye yemin ettim" dedi. Ebu Musa ona şöyle dedi: Gel de ben sana bu
konuda bir hadis nakledeyim. Ben Eş'arllerden bir topluluk içinde Nebiin yanına
gitmiş, kendisinden bizlere cihada gitmek üzere binek ve yük taşıma hayvanları
vermesini istiyorduk. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "VAllahi ben
sizleri develere yükleyemem. Benim yanımda sizleri yükleyeceğim develer
yoktur" diye yemin etti. Bu arada Nebie bir miktar ganimet develeri
getirildi. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bizleri sorup "O
Eş'arfler topluluğu nerede?" dedi. Bizlere hörgüçleri beyaz birkaç tane
deve verilmesini emretti. Bundan sonra gittik ve kendi aramızda "Biz ne
yaptık? Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bizleri develere yüklemeyeceğine
ve yanında bizi yükleyecek develer olmadığına yemin etti. Sonra bizleri
develere yükledi. Bizler Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yeminini
unutturduk. VaIIahi biz asla felah bulmayız!" dedik. Akabinde Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına döndük ve ona bu yeminini hatırlattık.
Bunun üzerine o "Sizleri develere yükleyen ben değilim. Lakin sizleri
Allah yüklemiştir. Bir de ben vAllahi bir şeye yemin eder de sonra yemin
ettiğim şeyin zıttını daha hayırlı görürsem muhakkak o hayırlı olan işi yaparım
ve yeminimden kefaretle çıkarım" buyurdu.
حدثنا عمرو
بن علي: حدثنا
أبو عاصم:
حدثنا قُرَّة
بن خالد:
حدثنا أبو
جمرة
الضُّبَعِيُّ:
قلت لابن
عباس، فقال: قدم
وفد عبد القيس
على رسول الله
صلى الله عليه
وسلم، فقالوا:
إن بيننا
وبينك
المشركين من مُضَر،
وإنا لا نصل
إليك إلا في
أشهر حرم،
فمرنا بجُمَل
من الأمر إن
عملنا بها
دخلنا الجنة، وندعو
إليها مَنْ
وراءنا، قال:
(آمركم بأربع
وأنهاكم عن
أربع: آمركم
بالإيمان
بالله، وهل
تدرون ما
الإيمان بالله،
شهادة أن لا
إله إلا الله،
وإقام الصلاة،
وإيتاء
الزكاة،
وتعطوا من
المغنم
الخُمس. وأنهاكم
عن أربع: لا
تشربوا في
الدُّبَّاء،
والنقير،
والظروف
المُزَفَّتَة،
والحَنْتَمَة).
[-7556-] Ebu Cemre ed-Duba'i şöyle demiştir: Ben İbn Abbas'a (Abdulkays
heyeti olayını) sordum, o da şöyle dedi: Abdulkays heyeti, ResuluIIah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna geldi ve "Ya ResulaIIah! Seninle
bizim aramızda şu Mudar kabilelerinden olan müşrikler vardır. Bizler sana ancak
haram aylarda ulaşabiliyoruz. O halde sen bizlere öyle kestirme birtakım işler
emret de bizler onları işIeyip, yapmakIa cennete girelim ve arkamızda
kalanIarımızı da bu işleri yapmaya davet edelim!" dediler. ResuIuIlah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem onIara şöyIe buyurdu: "Ben sizlere dört şeyi
işlemeyi emrediyor ve dört şeyi de işlemeyi yasaklıyorum:
Sizlere Allah'a iman etmeyi emrediyorum: Sizler Allah'a iman etmek
nedir bilir misiniz? Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet etmek, namazı
devamlı kılmak, zekatı vermek, ganimetten beşte birini vermektir. Ben sizlere
dört şeyi yasaklıyorum:
Dubba ve nakir denilen kaplarda, ziftlenmiş kaplarda ve hanteme
denilen kapta (şıra) içmeyiniz!"
حدثنا قتيبة
بن سعيد:
حدثنا الليث،
عن نافع، عن
القاسم بن
محمد، عن عائشة
رضي الله عنها:
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال: (إن
أصحاب هذه
الصور
يُعذَّبون
يوم القيامة،
ويقال لهم:
أحيوا ما
خلقتم).
[-7557-] Aişe r.anha'nm nakline göre ResuIuIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
şöyIe buyurmuştur: "Şu suretlerin sahipleri kıyamet gününde azap
olunacaklar ve kendilerine 'Haydi yaptığınız suretlere can veriniz!'
denilecektir. "
حدثنا أبو
النعمان:
حدثنا حمَّاد
بن زيد، عن أيوب،
عن نافع، عن
ابن عمر رضي
الله عنهما
قال:
قال
النبي صلى
الله عليه
وسلم: (إن
أصحاب هذه الصور
يُعذَّبون
يوم القيامة،
ويقال لهم:
أحيوا ما
خلقتم).
[-7558-] İbn Ömer'in nakline göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurmuştur: "Muhakkak ki şu suretlerin sahipleri kıyamet gününde azap
olunacaklar ve kendilerine 'Haydin! Uydurup düzdüğünüz bu suretlere can veriniz!'
denilecektir."
حدثنا محمد
بن العلاء:
حدثنا ابن
فضيل، عن عمارة،
عن أبي زرعة:
سمع أبا هريرة
رضي الله عنه
قال:
سمعت
النبي صلى
الله عليه
وسلم يقول:
(قال الله عز
وجل: ومن أظلم
ممن ذهب يخلق
كخلقي، فليخلقوا
ذرَّة، أو:
ليخلقوا
حبَّة، أو
شعيرة).
[-7559-] Ebu Hureyre'nin nakline göre ResuIuIlah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem şöyIe buyurmuştur: 'Aziz ve Celil olan Allah benim yarattığım gibi
yaratmayı kastedip, savaşan kimseden daha zalim kim vardır? Haydi onlar bir
zerre yaratsınlar veya bir tanecik yahut bir tek arpa tanesi yaratsınlar!
buyurur."
AÇIKLAMA:
"Yüce Allah'ın 'Oysa ki sizi ve yapmakta olduklarınızı
Allah yarattı' sözü."
İbn Battal'ın nakline göre Mühelleb, İmam Buhari'nin bu başlığı
atmaktan maksadı, kulların fiillerinin ve sözlerinin Allah tarafından
yaratılmış olduğunu ispat etmektir demiştir. Yüce Allah "kun" emriyle
"Veşemsu ve'l-kameru ve'n-nücumu musahharatun bi emrihi=Güneşi, ayı ve
yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah'tır"(Araf 54)
ayetindeki "yaratma"yı birbirinden ayırmıştır ve böylece
"emr"in, "halk=yaratma" ve yaratmasına delalet eden
"teshir=emrine boyun eğdirme" fiilinden başka olduğunu belirtmiştir.
Emrine boyun eğdirme onun emrindendir. Bundan sonra Yüce Allah insanın imanı
telaffuz etmesinin amellerinden biri olduğunu belirtmiştir. Nitekim Abd Kays
olayında bu zikredilmişti. Onlar kendilerini cennete sokacak amelin ne olduğunu
sormuşlar, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendilerine iman etmelerini
emretmişti ve bunu da şehadet ve onunla birlikte saydığı diğer fiillerle
açıklamıştı. Yukarıda zikredilen Ebu Musa hadisinde "Sizleri Allah
yüklemiştir" ifadesi insanların amellerini kendilerinin yarattığını iddia
eden Kaderiyye mezhebine bir reddiyedir.
"Sizi ve yapmakta olduklarınızı Allah yarattı." Bu
ayet, amelin kullara nispet edileceği noktasında açıktır. Ancak birinci görüşe
göre burada anlaşılması zor bir durum ortaya çıkmaktadır. Buna verilecek cevap
şöyledir:
Burada"amel", "halk"tan başkadır.
"Amel" kula isnad edilen kesbtir. Çünkü yapılmasıitibariyle bu fiilin
kula ait olduğu söylenmiştir. Ancak aynı fiil varlığı açısından Allah'a isnad
edilir. Çünkü' fiil ancak Yüce Allah'ın kudretinin tesiri ile var olur. Şu
halde amelin iki yönü vardır. Bunlardan biri, kaderi dışlarken, diğeri cebri
dışlar. Amel hakiki olarak Allah'a, genel itibariyle kula nispet edilir. Bu
öyle bir niteliktir ki, emir, yasaklama, fiil ve terk bunun sonucudur. Kulların
fiillerinden Allah'a isnad edilenlerin tümü, Allah'ın kudretinin tesiri
açısından isnad edilir ki buna "halk=yaratma" denilir. Kula isnad
edilen ise ancak Allah'ın takdiri ile meydana gelir. Buna da "kesb"
denilir. Övgü ve yergi bunun üzerine vaki olur. Tıpkı yüzü çirkin olan
birisinin kınanıp, biçimi güzelolanın övülmesi gibi. Sevap ve cezaya gelince;
bunlar birer alamettir.
Kul Allah'ın mülkü olup, orada dilediğini yapar. Bu konu bundan
daha mükemmel bir biçimde "Fela tec'alu lillahi endaden = Allah'a eş
koşmayın"(Bakara 22) başlığı altında geçmişti. Bunlar ayetin tevilinde
İmam Buharl'nin tutmuş olduğu bir yoldur. O, "halakakum ve ma
ta'meICm=Sizi ve yapmakta olduklarınızı Allah yarattı" ayetindeki "ma
"nın masdariye mi yoksa mevsule mi olduğuna değinmemiştir. Taberi şöyle
demiştir:
Ayette geçen "ma" hakkında iki yön vardır. Bunun
masdariye olduğunu söyleyenler ayete ''Allah sizi ve amellerinizi
yaratmıştır" manasını vermişlerdir. Mevsule olduğunu söyleyenler ise
"Allah sizi ve yaptığınız şeyi yarattı" yani yaptığınız putları
yarattı ki bunlar ahşap, bakır ve başka şeylerdendir demişlerdir.
Taberi bundan sonra Katade'den ikinci görüşü ağır bastıracak bir
görüş nakleder. Bu, Yüce Allah'ın "Oysa ki sizi ve" ellerinizle
"yapmakta olduklarınızı Allah yarattı" ayetidir. İbn Ebi Hatim'in
nakline göre yine Katade şöyle demiştir:
"Yonttuğunuz" putlara "mı ibadet
edersiniz?"sso "Oysa ki sizi ve" ellerinizle "yapmakta
olduklarınızı Allah yarattı. " Mutezile bu tevili esas almıştır.
es-Süheyll, Netaicü'l-efkar isimli eserinde şöyle der:
Mil kimseler kulların fiillerinin cevher ve cisimlere taalluk etmeyeceği
noktasında ittifak etmişlerdir. Bundan dolayı kişi "amiltu hablen=bir ip
yaptım" ve "sana'tu cemelen=bir deve yaptım" ve "sana'tu
şeceran=bir ağaç yaptım" diyemez.
Durum bu olduğuna göre bir kimse "Senin yaptığın hoşuma
gitti" dediğinde ifade edilmek istenen, bir eylemdir {hades}. Buna göre
"Oysa ki sizi ve yapmakta olduklarınızı Allah yarattı" ayetinin
tevili, ancak "ma"nın masdariye olması durumunda isabetli olur. Ehl-i
sünnetin görüşü bu doğrultudadır. Mutezile'nin bu "ma"nın mevsule
olduğu yolundaki görüşü doğru değildir. Çünkü onlar bunun onların yonttukları
putları üzerine vaki olduğunu iddia etmektedirler ve ayetin takdirinin şöyle
olduğunu ileri sürmektedirler:
Allah sizi ve putları yaratmıştır. Mutezile ifadenin söz
dizilişinin onların verdiği manayı gerektirdiğini iddia etmektedir. Buna
gerekçe olarak bundan önceki ayette "md tenhitun = ellerinizle
yonttuğunuz" ifadesinin geçtiğini söylemektedirier.
Bu ayetin elleriyle yonttukları taş hakkında gelmesi dolayısıyla
onu takip eden ikinci ayetin de aynı konuyla ilgili olması gerektiğini ifade
etmektedirler. Mutezile'ye göre ayetin takdiri şöyledir:
Yonttuğunuz şeyler mi ibadet edersiniz! Oysa ki sizi ve yapmakta
olduğunuz o taşları Allah yarattı. Mutezile'nin şüphesi budur:
Ancak bu nahiv açısından geçerli değildir. Zira "ma"
özel bir fiille kullanıldığında ancak masdariye olur. Buna göre ayet onların
mezheplerini reddetmekte, görüşlerini çürütmektedir. Ayetin ifade dizilişi,
ehl-i sünnetin görüşüne göre daha eşsiz olmaktadır.
"Şüphesiz ki Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan,
sonra arşa istiva eden, geceyi durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp
örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah 'tır.
Bilesiniz ki, yaratmak da, emretmek de O'na mahsustur. Alemlerin Rabbi Allah ne
yücedirl"(Araf 54) İmam Buhari, Kerime'nin rivayetine göre ayeti bütünüyle
zikretmiştir. Bu ayetten başlığa uygun olan kısım, daha önce geçtiği üzere
"eta lehü'l-halku ve'l-emr= bilesiniz ki, yaratmak da, emretmek de O'na
mahsustur" ifadesidir. "Haliku kulli şey = O her şeyin
yaratıcısıdır"(En'am 102) ifadesini bu ayetin doğrultusunda anlamak
gerekir.
Bundan dolayı İmam Buhari bu açıklamanın ardından şöyle dedi:
İbn Uyeyne şöyle demiştir: Allah "Bilesiniz ki yaratmak da, emretmek de
O'na mahsustur!' ayetinde "yaratma" ve "emretme"yi
birbirinden ayırmıştır. Bu haberi İbn Ebi Hatim er-Redd ale'l-Cehmiyye isimli
kitapta Beşşar b. Musa vasıtasıyla mevsul olarak şöyle nakletmiştir:
Biz Süfyan b. Uyeyne'nin yanındaydık. Allah "Bilesiniz ki
yaratmak da, emretmek de O'na mahsustur" dedi. Sonra "halk"
mahlukattır, "emir" ise kelamdır dedi. Hammi'ld b. Nuaym'ın nakline
göre Süfyan b. Uyeyne şöyle demiştir:
Ona "Kur'an mahluk mudur?" diye soruldu. Süfyan şöyle
cevap verdi: "Yüce Allah 'Bilesiniz ki yaratmak da, emretmek de O'na
mahsustur' buyurmaktadır. Görmüyor musun Allah 'halk' kelimesi ile 'el-emr'
kelimesini birbirinden ayırmaktadır. Şu halde 'emir' onun kelamıdır. Eğer onun
kelamı mahluk olsaydı, o zaman bunları birbirinden ayırmazdı."
Biz de şunu ekleyelim:
İbn Uyeyne bu konuda Muhammed b. Ka'b elKurazı'yi geçmiştir.
İmam Ahmed b. Hanbel, Abdusselam b. Asım ve bir grup bilgin ona uymuşlardır.
Bütün bunları İbn Ebi Hatim onlardan nakletmiştir. İmam Buhari Halku
Ef'ali'l-İbad isimli eserde şöyle der:
"Allah mahlukatı emriyle yaratmıştır." Çünkü o
"Eninde sonunda emir Allah'ındır. "(Rum 4) "Bir şey yaratmak
istediği zaman onun yaptığı 'ol' demekten ibarettir, hemen oluverir.
"(Yasin 82) "Göğün ve yerin onun buyruğuyla durması da onun
(varlığının) delillerindendir"(Rum 25) buyurmaktadır.
imam Buhari şöyle devam eder: Kur'an'ın Allah'ın kelamı olduğu
ve onun emrinin mahlukatından önce bulunduğu noktasında haberler mütevatir
olarak gelmiştir. O şöyle devam eder:
Muhacir, ensar ve onlara güzellikle tabi olanlardan hiç kimseden
bu konuda farklı bir görüş zikredilmemiştir. Kitabı ve sünneti nesilden nesile
bize nakleden bunlardır. ilim ehli arasında hiç kimseden imam Malik, Sevr!,
Hammad ve belli başlı büyük merkezlerdeki fıkıh bilginleri (fukahau'lemsar)
zamanına kadar bu konuda herhangi bir ihtilaf olmamıştır. Harameyn, Kufe, Basra
{Irakeyn}, Şam, Mısır ve Horasan alimlerinden bizim yetiştiğimiz nesil de bu
görüşü izlemiştir. Abdulaziz b. Yahya el-Mekk!, Bişr el-Mureys! ile yaptığı
münazaralarında yukarda zikri geçen ayetleri okuduktan sonra Yüce Allah'ın
mahlukatının kendi emrine boyun eğmiş olduğundan söz etmektedir.
Şu halde "emir" mahlukatın kendisine boyun eğdiği
şeyolmaktadır. Bu durumda "emir" nasılolur da mahluk olur. Yüce Allah
"Biz bir şeyin olmasını istediğimiz zaman ona (söyleyecek) sözümüz sadece
'ol' dememizdir. Hemen oluverir"(Nahl 40) buyurmaktadır. Yüce Allah
"emrin" var edilen şeyden önce olduğunu haber vermektedir. Bir başka
ayette "lillahi'l-emru min kablu ve min ba'du=eninde sonunda emir
AllQh'ındır" yani mahlukat yaratılmadan önce ve onlar yaratıldıktan ve
öldükten sonra da emir Allah'ındır. Allah onları emriyle var etmiş ve emriyle
yeniden yaratacaktır.
"Ben İbn Abbas'a (Abdulkays heyeti olayını) sordum, o da
şöyle dedi." Bu hadisin geniş bir açıklaması İman Bölümünde
geçmişti."
Şeyh el-Guneyman, Buhari'nin Tevhid Bölümünü şerh ederken şöyle
demiştir:
İmam Buhari bu başlıkla Yüce Allah'ın her şeyin yaratıcısı
olduğunu, onun bu konuda ortağının olmadığını vurgulamak istemiştir. Buna
kulların amelleri ve fiilleri de dahildir. Ayet-i kerime bu konuyu açıkça ifade
etmektedir:
"Oysa ki sizi ve yapmakta olduklarınızı Allah
yarattı." Bu ayetteki "ma" ister mevsule, isterse masdariye
olsun hiç farketmez. Her iki takdire göre de ayet kulların fiillerinin mahluk
olduğunu göstermektedir. Çünkü onların tapmakta oldukları ilahları kendilerinin
bilgileri ve sanatları ile muayyen bir şekil ve özel bir biçim almıştır.
Bilginler bu ayette yer alan "ma" kelimesinin irabı konusunda sözü
uzatmışlardır. Bazıları ehl-i sünnetin bunun masdariye "ma"sı olduğu
noktasında icma ettiklerini iddia etmiş ve Mutezile'nin "mevsule"
olduğu yolundaki iddialarından dolayı kendilerini kınamışlardır. Bunlar
"ma" şayet mevsule olursa kulların kendi fiillerini kendilerinin
yaratmasına delil olacağını zannetmişlerdir. Oysa doğrusu bu kelimenin mevsule
olduğudur. Şeyh Guneman bu kelimenin mevsule olduğu görüşünde olan İbn Ceri'r
et-Taberi', Şeyhü'l-İslam İbn Teymtyye ve öğrencisi İbnü'I-Kayyim gibi bazı
isimlere yer vermiştir.